23 Ekim 2013 Çarşamba

Köhne Evlerde Hiç Eskimeyen Mutluluklar


Dışardaki rüzgarın uğultusu, sobada yanan ateşin çıtırtısı, pişen ekmeğin miss gibi kokusu içine bi huzur verdi. Ah bi de hali olsa da deliklerden gelen havaya engel olmak için bir şeylerle kapatsa şu delikleri.

Kocaman da evde yok ki, karşı kapıya yardıma gitmiş. Ne de olsa hayat arkadaşı, koca çınar... Gelip yardım ederdi bu zayıflamış ihtiyara. "Yaşlandım gari" dedi kendi kendine, zaman bizi eskitti...

Köhne dedi sonra sessizce, eksik dişleri yüzünden tam söyleyemese de. 

Geçen gelen fotoğrafçı kız da, "bu köhne evde nasıl yaşıyorsunuz?" demişti. Eve şöyle bir bakış attı kuzinenin içinde pişen ekmeği almayı beklerken. "Öle köfne felan demese ya!" 

İçi burkuldu birden. Derin bir ah çekti, her baktığı yerde bi anı gizlenmişti. Anlı şanlı gelin gelmişti o bu eve. Köyde bayram havası vardı sanki o gün... davullar, zurnalar, at sırtında endamlı bir gelin...

Eve girmeden testi kırılmış, paralar atılmış, kapıya yağ sürülmüş, bahşişler verilmiş, dualar okunmıştu. 

"Eskiden ne biz köfneydik, ne de bu ev, heyhat..." dedi.  Kendisi, şimdi koca çınar dediği hayat arkadaşı, bu ev... herşey taptazeydi o zaman. Tıpkı baharda açan yeni bir çiçek gibi. Onlara, dünyada da ahrette de dostluğun kapılarını açmıştı bu evlilik, bu mutlu yuva. 

Mutluluktu bu eve ilk gelen misafir. En güzel ekmeği ben yapardım dedi kendi kendine, çocuklar ah çocuklar, koşar koşar tepişir yorulur sonra da acıktık Hatçe teyze diye gelirlerdi kapıya. Çocukları hiç olmamıştı ama şen kahkahalarla koşardı evin içinde mahalleli çocuklar. İçi gitmiştir elbet çocukları olmadığına ama hiç isyan etmedi. Nasip... İmtihan... Verdikleri yetmiyor mu, vermediklerine isyan edeyim Rabbimin derdi hep. 

Ekmekleriyle kalplerinde taht kurduğu, sokaktaki çocuklar da onundu, öyle ya illa da senin olan değildi ya sahip oldukların...

Kapı açıktı her zaman, pişen sıcak ekmekten zaman olur yoldan geçen bir yabancı, zaman olur köyün oyun oynayan çocukları, zaman olur bir komşu nasibini alırdı. 

Çekinme olmazdı buralarda birşey alırken birbirinden. Utanmazlıktan değil, karşıdaki öyle bir tevazu ile verirdi de ondan...
Sanki verdiği ona ait değilmiş, elden ele birşey dolaştırıyorlar gibi verilerdi. E öyle de değil miydi zaten? Bir parça beyaz bezle iki seksen yatan bizler hangi mülkün sahibi olduk da , elimizdekini sahiplenip vermemezlik yapacaktık ki?

Özlemle beklenen, şükürle bezenen ramazanlar vardı. Az mı aç oruç tuttular kocamanla ... Hiç kızmazdı ona goncası, hayat arkadaşı. Öyle böyle idare edilirdi, kavga gürültü olmadan. 

Bayramlar olurdu, hayali kurulanlara kavuşulan zamanlar. Neler geçti neler dedi içinden heyhat. Para değildi mutluluk şimdilerdeki gibi, sahip oldukların değildi zenginlik. Saklanmak değildi konu komşudan, insanlık.

"Köfne diyenlere bakma sen" dedi içinden. Evleri bedenleri gibiydi, eskidi diye değiştirilemezdi... 

  

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Köhnemeyen bir kalbin olsun. güzel yazı.

Unknown dedi ki...

Amin hocam.

Teşekkürler.