29 Aralık 2012 Cumartesi

Kalabalıkların içinde yalnızlık


Güneş, perdenin arkasından bir gülücük kondurdu yanağına. "Haydi, böyle güzel bir son bahar gününde kalk artık, kalk ve bir bak etrafına; şu tertemiz doğaya, ağaçlara"... der gibi. Uzun zamandır dışarı çıkmadığını hatırladı. Bu gayet iyi bir fırsat diye düşündü ve kahvaltıdan önce biraz yürüyüş yapmak istedi. Egzoz gazları dünyayı bir gün daha ve biraz daha fazla kirletmeden, tertemiz havayı içine çekmek istedi. Spor kıyafetlerini giydi ve rahat bir yürüyüş ayakkabısıyla çıktı dışarı.

Yapraklarını döken ağaçlar onu hüzünlendirirdi her zaman, ama işte yine de sonbahar tüm güzelliğiyleydi şuan. Bu döküş de bir tazelenme değil miydi, tıpkı şuan onun yüreğinin tazelendiği gibi. Sanki hafif hafif esen bir rüzgar da, onun kalbinin üzerindeki kırıkları temizliyordu.

Yapraklar hışırdıyordu yere her basışında. Bu sese eskiden beri bayılırdı. Kar yağdığında har hurt ses çıksın diye, basılmamış tertemiz yerlere ilk ben basayım diye mücadele verdiğini hatırladı, sonbahar yapraklarına basmak için bir o yana bir bu yana zıpladığını farkettiğinde...

Ses dedi kendi kendine, birden yüreği bir tuhaf oldu. Bir gün ses denen o ahenge bu denli ihtiyacı olacağını hiç düşünmemişti. Sadece ses değildi aslında içindeki eksikliğin müsebbibi, insandı belki de. Sesin sahibi insan, o denli birbirinden uzaklaştı ki .... Şimdilerde bu metropollerde ne çok insan gelip eçiyordu ana yollardan ama bir fark vardı eskiye nazaran. Sanki sessiz bir sinemaya dönüşüyordu dünya.

O ne huzurevinde yaşayan bir yaşlıydı, ne ailesini yitirmiş bir zavallı, yalnızdı sadece, onlarla tek ortak yanı buydu. Kalabalıklar içinde yalnızdı hem de. İlginç geldi ona bu düşünce, eskilere söylese anlamazlardı herhalde. "İnsan, yanında biri varken nasıl yalnız kalır ki?" derlerdi, haklılardı da, nerden bilsinlerdi ki teknoloji denen, modernizm, para hırsı denen canavarların insanları yutacağını ?

Uzun yıllar önce bir kitapta, zamanın putunun para olduğu yazıyordu. Şimdi kendi de dahil, yaşamak için kazanmak gerek düstürunun, paranın kölesi olmakla karıştırıldığı bu fare kapanından nasıl kurtulacağını düşündü durdu solgun yaprakların arasında.

Kimsenin zamanı yoktu şimdilerde, ağaçlar mutsuzdu. Bütün güzelliklerini, hiç bir ücret, karşılık beklemeksizin, Rabb' in emri ile insana amade kılan ağaçlar, bitkiler;  güzelliklerini görmeyen insanların umursamazlıklarından dem vurdu sanki ona. O da, eski dostluklardan, arkadaşlıklardan dem vurdu onlara...

Ne zaman elini telefona uzatsa korkar oldu; ararsam rahatsız mı ederim, işi mi vardır diye düşünmekti  arkadaşlarıyla arasına giren mesafenin tanımı. Sorgusuz sualsiz gidilip gelinen; fakir, ama sevgileri ve dostlukları zengin insanlara öyle özendi ki...Şimdilerde zengin ama sevgileri, dostlukları fakir insanlar olduk dedi, kendi kendine.

Aniden önüne düşen bir yaprakla sıyrıldı tüm bu düşüncelerden, sanki gözündeki yaşları silen bir dost eli değimişti yüreğine. Kimse yanında değilse bile , Rabbi onunla birlikteydi.

Şükretti...Gülümsedi...Sıcak ekmek kokuları geldi burnuna, güzel ve keyifli bi kahvaltı zamanıydı şimdi...



28 Aralık 2012 Cuma

Evlilik

Başlığa bakıp genel bir evlilik yazısı olduğunu düşünebilirsiniz ama bu yazı, evlilik konusunda daha spesifik ve benim hep yıllardır merak ettiğim- açık söylemek gerekirse nedense araştırmadığım- bir konuyu içeriyor.

Peki siz hiç düşündünüz mü? İslamda müslüman bir erkeğin Yahudi veya Hristiyan bir kızla evlenmesi uygun ama müslüman bir bayanın Yahudi veya Hristiyan bir erkek ile evlenmesi uygun değil?

Her işte olduğu gibi Rabbimiz (Azze ve Celle) bunda da bir hikmet yaratmıştır, gelin şimdi bunun sebebini Mısırlı bir köy ağasından dinleyelim.

***(Yazacağım yazı Muhammed Eesed' in Mekke'ye Giden Yol isimli kitabından alıntıdır)

Tren ile Mısır' a seyahat eden Muhammed Esed, kompartımanda yalnız değildir. Yanında 2 kişi daha vardır . Olayı Muhammed Esed, kitabında şöyle anlatıyor:

Biri, Levanterlere özgü o girişken tavrıyla beni hemen canlı bir sohbete sokan ve gördüğümüz şeyler hakkında zarif, nükteli görüşler ortaya koyan, İskenderiyeli bir Rum iş adamıydı; ötekisi, Mısırlı bir umda, yani bir köy ağası; oldukça pahalı ipekten kaftanına ve kuşağından sarkan kalın, altın saat kösteğine bakılacak olursa, zengin biriydi; ama tamamıyla eğitimsiz kalmış olmaktan da hoşnut görünüyordu. 

Nitekim, bizim konuşmamıza daha katılır katılmaz, kendisinin okuma yazma bilmediğini peşinen itiraf etmişti; bununla birlikte her haliyle kesin bir sağduyu ve feraset gösteriyor ve zaman zaman da Rum işadamıyla tartışmaya giriyordu.

Hatırladığıma göre, İslam' ın, o sıralar zihnimi bir hayli meşgul eden, birtakım toplumsal ilkelerinden sözediyorduk. Bizim Rum dostumuz benim İslam Hukuku' ndaki sosyal eşitlik öğretisine duyduğum hayranlığa pek katılmıyordu.

"İslam' ın hiç de sizin sandığınız kadar eşitlikçi bir din olduğu söylenemez, aziz dostum." diyordu; sözünün burasında, bir süredir konuştuğumuz Fransızcayı bırakarak, Mısırlı yol arkadaşımızın da anlaması için, ona dönüp Arapça olarak devam ett: "Siz, Müslümanlar, dininizin eşitlikçi olduğunu söylüyorsunuz. Peki, madem öyle, bana söyleyebilir misiniz: İslam niçin müslüman erkeklerin Hristiyan ya da Yahudi kadınlarla evlenmesine izin veriyor da, Müslüman kadınların gayri Müslümlerle evlenmesine izin vermiyor?"

"Söyleyebilirim, tabii," dedi Mısırlı köy ağası, bir anlık bir tereddütten sonra: "Evet, şimdi sana anlatayım, niçin bizim dini kanunlarımız bunu böyle demiştir. Biz Müslümanlar İsa' nın-Allah' ın selam ve rahmeti onun üzerine olsun. Allah' ın oğlu olduğuna inanmayız, inanmayız ama, Kitabı-ı Mukaddes' in bütün öteki peygamberleri gibi, yani mesela Musa ve İbrahim gibi, onu da Allah' ın gerçek bir peygamberi olarak tanırız;Bunların hepsi, son peygamber Muhammed -Allah' ın selamı ve rahmeti onun üzerine olsun- gibi biz insanlara tevhid dinini tebliğ için gönderilmişlerdir. Bunun için Hristiyan ya da Yahudi bir kız, bir Müslümanla evlendiği zaman, girdiği bu yeni ailede onun inandığı, saygı duyduğu şahsiyetlerin kötülenmeyeceğinden, aşağılanmayacağından emin olabilir; ama bir de Müslüman bir kızın Hristiyan ya da Yahudi bir erkekle evlendiğini düşünün; durum aynı mıdır? Şüphesiz hayır! Müslüman kadın için mübarek olan şahsiyet, Allah' ın son Rasulü, bu ailede saygıyla anılmayacak...hatta kadının çocukları, ekseri babanın dinini takip edecekler, öyle değil mi? Peki, düşünelim şimdi; kadını böyle bir zulme, böyle aşağılayıcı bir duruma terk etmek doğru olur mu, söyleyin bakalım?"

Bu açıklama karşısında Rum dostumuz, mahcubiyetini gizlemek istercesine omuz silkmekten başka bir şey yapmadı; bana gelince, ben, bu ümmi köy ağasının, kendi milletine özgü bir açık zihinlilik ve sağduyuyla yaptığı bu açıklamada çok önemli bir sorunun ipucunu, anahtarını bulmuştum."

İşte İslam' ın güzellik ve inceliğinin güzel bir kanıtı daha ...

Sevgiyle kalın...