2 Şubat 2012 Perşembe

İçimden Geldiği Gibi

İçimden geldiği gibi uyandım bugün, bir gün de olsa içimden geldiği gibi yaşamaya karar vererek. Bir gün önce okumuştum haberi. Yurtdışında, ölüme yaklaşan hastaların bakımlarını üstlenen bir hemşire, insanların pişmanlıklarını kitap haline getirmiş, ben de bugün pişmanlıklarıma pişman olmamak için içimden geldiği gibi uyandım. Belki bir gün, çok değil ama olsun, bugün içimden geldiği gibi olsun istedim.

Ayna bana gülümsedi mi ne ? Sanki bugüne kadar hep bana görmek istediğimi gösteriyormuş, bugün "işte uyan bak, beğenmediğin yüz senin ruhunun aynasıydı" dedi. Şimdi sen gülümsüyorsun, ben de sana gülümsüyorum dedi. Aynalara barışık uyandım bugün.

Kahvaltı yatağa gelince mi mutlu olur insan? Bir arkadaşım öyle demişti ama yok yok yumurtayla tanışınca güzel oldu kahvaltı oysa. Güldünüz dimi :) ama yumurtayla tanışmamışım ben hiç, hiç düşünmeden yiyip yutmakla ona haksızlık etmişim. Şöyle bir baktım kabuğuna, içine dışına düşününce anladım, tanışınca bildim ne güzel olduğunu. Mis gibi kokan ekmekmiş mutluluk, bazen bir lokmada harcayıp bitirdiğim ekmek.

Bahçedeki çiçekler hiç böyle güzel gelmemişti. Yağmuru her zaman severim, dostlarım bilirdi zaten. Damlalar kondurulmuş çiçeklerin üzerine usulca, değerli bir tabloya kondurulan fırça darbeleri gibi....Özenle seçilmiş damlalar, çiçeğin ipeksi dokusuna büyüteç olmuş kimi zaman. Toprak mis kokuyor, seviyorum onu bir gün kavuşacağımız için herhal. O benim gibi kin tutmuyor , üzerine bassam da beni bağrına basmak istiyor. Seviyor beni hem de karşılıksız... Gülleri sevmiyorum klişe diye diyordum ya, bugün güneş vurunca gördük güzelliğini. İpek gibi yaprakları, kan kırmızı gülüşü ne hoş oysa ki. Hanımeli geldi yanıma, yanıma dediysem kokusu tabi .

Öyle mutluyum ki bahçemde, insanların bakışlarından entrikalarından uzak olduğum için olsa gerek. Dostlarım burada baksanıza, toprak, çiçekler, yağmur ve börtü böcekler. Onlar duygusuz sanmayın, kötü duyguları yok diye iyi duyguları da yok sanmayın sakın. Karşılıksız sevmek değil midir onların yaptığı, çiçeğini kopardığımda ya bana küsse ne yapardım.

Kitaplarım, kokularını yağmurdan sonra en sevdiğim şeyler. Şimdi onlarla beraber olma vakti. Önce bir çeviriyorum bütün sayfalarını, saman kağıdı kokusunu çekiyorum içime derinden. Ohhh... Onlar internet kitabı değil, ruhlarını kaybetmemişler. Benim gibi eski adetleri seviyolar. Kitapçıda durmak istiyorlar, geri kafalılar yani benim gibi. yeniliklere açık değiller. Savunmamaları da aynı benim gibi :) "teknoloji duyguları öldürüyor" derler. Ben dokunmak istiyorum onlara, karıştırmak belki biraz da kırıştırmak . Onların da hoşuna gidiyor demek, öyle ya.. Gelin almak gibi onları ktapçıdan alıp eve getirmek. ben damadım onlar gelin, yalnız bizde başlık parası da var. Ağırlığınca altın olana benziyor.

Çarpıntı yapıyor olsa da kahve, gelinimle başbaşa kaldığımızda iyi gidiyor. Sallanan koltuğuma oturuyorum, karşımda bahçem, binbir güzelliğiyle. Pencereyi aralıyorum yağmur kokusu gelsin diye. Elimde gelinim, duvağını açıyorum yavaşca. Sonra okumaya başlıyorum onu, tıpkı hayat gibi değil mi işte. Evlilik gibi ya da ... İnsanın hayatı tanıdığı gibi, damadın gelini tanıdığı gibi. Onlar hayatı, insanı ilmek ilmek işliyor, bense kitabımı...

İçimden geldiği gibi bugün dedim ya, şimdi gece vakti. Deliyim ya ben, geceyi de severim yağmuru sevdiğim gibi. Ütüyü sevdiğim gibi, yağmuru sevdiğim gibi, kapalı havada mutlu olduğum gibi herkese inat geceyi de seviyorum. Aya bakıyorum huzurlu, yıldızlara bakıyorum huzurlu, tıpkı benim gibi... yaşadığım bugün gibi çünkü içimden geldiği gibi:)))

Kötülüklerde payı olmak

Yolda bir kadını döven adama, onu neden dövdüğünü soran Mevlana Hazretleri, adamdan kadının kötü yolda olduğu cevabını alınca, adama : "onun kötü yola düşmemesi için sen ne yaptın ki şimdi onu dövme hakkını kendinde buluyorsun" der.

Mevlana Hz.' nin engin merhametini, İslamın insanların kalbinde oluşturduğu eşsiz tefekkür inceliğini yansıtan bu cevap, bizim için de gerçekten ibretlerle doludur. Hele hele duyarsızlığın dizboyu olduğu, insanları suçlamanın kendimizi suçlamaktan daha kolay olduğu, bir çamur gibi içine saplandığımız bu zamanlarda.  

Biz şimdilerde; yolda bir insan dövülse, öldürülse bırakın onu biri düşüp bayılsa aman üzerimize kalmasın, aman şahit oluruz da başımız belaya girer diye aslında farkında olmadan merhametten uzaklaşır olduk. Önce kendi nefsime söylüyorum elbet amacım kimseye çamur atmak değil. Hak da veriyorum bu düşünceye. Ortam artık ne hale geldi (getirildiyse), dinimizde önemle vurgulanmasına rağmen, inananı bırakın inanmayana, hayvana-börtü böceğe bile yardım elimizi uzatmamız gerekirken, dünyevi sıkıntılara düşmekten korkar olduğumuz için, merhamet etmeye korkar hale geldik. 

Hz. Mevlana' nın ibretli cümlelerinde olduğu gibi; bir insanı suçlarken, dolayılı da olsa onun bu halinden sorumlu olduğumuzu hiç düşündük mü acaba ? Ne kadar çok şey istiyorum değil mi ? "Ne yapalım kardeşim yani dünya global bir köy oldu herkese elimiz yetmez ki" dediğinizi duyar gibiyim. Elbette doğru ama olayın farklı bir boyutu var, biz aslında toplumsal yozlaşmalara göz yumarak, tepkisiz kalarak bu olaylara zemin hazırlıyor değil miyiz? Düşman da zaten oyunu açık kozlarla oynamıyor, en masum yanımızdan yaklaşıyor, çaresizliğimizden yararlanıyor.

Kimse başına kötü şeylerin gelmesini istemez elbet. Malesef ailesi yüzünden, kimsesiz ve çaresizliği yüzünden bir kötülüğe bulaşmış bir insanın, hangi durumda olursa olsun en öncelikli ihtiyacı anlayış görmek olsa gerek. 

Hani o misal ki, düşene bir tekme değil bir el gerek. Gün geliyor hangimiz doğrularımızdan ayrı noktalara düşmüyoruz ki... Öyle olsaydı, günahsız olsaydık, Rabbimiz bizim yerimize günah işleyip tevbe edecek insanlar yaratırdı. Bu elbete yanlışta ısrar etmek anlamına gelmiyor ama insanlara karşı merhametli olmamız gerektiğini anlatan bir incelik bence.

Herkes hata yapabilir deyip, şeytana kardeşlerimizi esir etmemeli, onu sevindirmemeli, bilakis elinden tutup, doğru yola iletilmesinde vesile olup, şeytanla olan savaşımızı ortak kabul etmeliyiz.
Artık olaylara tepkisizliğimiz çığ gibi büyüdü, öyle ki ölümleri, tecavüzleri, çocuk istismarlarını, hırsızlıkları, aldatmaları, biliyorum ki asla isteyerek ve bilerek değil ama, kanıksar olduk. Söylemem o ki hatalarda payı olmak demek, olaya yardım ve yataklık etmek değilse de, tepkisiz ve olayın dışında kalmakla olayın gidişatını etkileyen rüzgarın yönünü değiştirememek olabilir mi ? O zaman kötü yola belki de çaresizliği yüzünden düşen kadına, şartları ondan daha iyi olan bizlerin kızmaya ne kadar hakkı var, bunu bir düşünmeliyiz...