21 Temmuz 2011 Perşembe

Mardin

Mardindeyiz...

Önce şehrin, tabiri caizse gerdanlığından, bir fotoğraf aldıktan sonra(güneşli bir gündüz vakti olması münasebeti ile pek iyi çıkmamış olsa da tarihi dokuyu yansıtıyor), doğruca şehrin biraz dışındaki Deyrul Zafaran Manastırına doğru yol alıyoruz. Burası da tıpkı Midyattaki Mor Gabriel (Deyrul Umur) Manastırı gibi yaşayan bir Süryani manastırı(Sanıyorum yine Ortodoks).

Bu manastır Mor Gabriel Manastırı gibi ücretsiz değil, 3 Tl lik bir giriş ücreti var. Çok güzel taş merdivenli bir  yapıdan çıkılarak avluya, kilise bölümüne ve mezarlara ulaşılabiliyor. Burada avlunun etrafındaki odalarda,manastırda yaşayan ve görev yapan insanların kaldığı bilgisini alıyoruz. Ayrıca avluda bir de insanın doğumunu, yaşantısını ve ölümünü teslim eden yapı var. Kilise kısmında sandalyelere oturup biraz bilgi aldıktan sonra, avluya çıkıp fotoğraf çekiyoruz ve rehberden manastır hakkında bilgi alıyoruz. Burada bulunan zeytin ağaçları ilgimi çekiyor. Bizi gezdiren, manastır görevlisi Süryani gence soruyorum neden özellikle zeytin ağacı olduğunu ki onun da cevabı karşısında bunun Hz. Meryem'in hayatının gençlik dönemlerinde Filistin'de yaşamış olması ve Filistin'in de zeytinlikleriyle ünlü olmasına kısmen bağlı olduğunu öğreniyorum.


Fotoğraf çekiminin ardından manastırdan ayrılıp Kasımiye Medresesi'ne gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda Mardin'in leblebi ve badem şekerinin ünlü olduğunu duyup, almadan olmaz diyoruz.

Kasımiye Medresesindeyiz...Burası da mimarisi açısından daha ilk görüşte sizi hayran edecek güzellikte. Mezapotamya ayaklarınızın altında olacak şekilde yüksekçe bir yerde konumlanmış. Medreseye girerken, dışarda stand kurmuş küçük Mardinli çocuklar sizi karşılıyor. Ablaa lütfen bi şey alın nidalarıyla çınlıyor kulaklarınız. 

Burası; Cihangir Bey'in, oğlu Kasım için yaptırdığı bir Külliye imiş. Külliyeye girdiğinizde geniş bir avlu karşılıyor sizi.  Burada da tıpkı Deyrul Zafaran Manastırı'nda olduğu gibi, insan yaşamını simgeleyen bir yapı var ama manastırdakinden daha detaylı: doğum, yaşam, ölüm ve ahiret şeklinde (çok emin olmamakla beraber). En sondaki, ahiret hayatını temsil eden havuz ise, oldukça büyük bir havuz. Bir fark da, medresedeki havuzların manastırdakine nispetle suyla dolu oluşu. Çünkü medrese duvarından, kaynak suyu çıkıyor ve yıllardır hiç kesilmediği söyleniyor.

Kasım beyin medresede (oğlu veya babası olduğu konusunda ihtilaflı görüşler var diye hatırlıyorum) öldürülmesinin ardından, avluya fırlayan kızkardeşi, başındaki kırmızı yaşmakla üzerine vurarak ağıtlar yakar ve yaşmaktan fırlayan kan, suyun çıktığı oluklu kısmın duvarlarına sıçrar, halen bu kısımlarda, taşlar üzerinde kırmızı renkli izleri görmek mümkün....

Medresede en güzel yerlerden biri de, avlunun uçsuz bucaksız verimli topraklara bakan kısmında, kemerler arasında, demir büyük parmaklıklı pencere yapısı olması....Burada da bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi unutmuyorum :)

Mardin merkezdeyiz, rehberimiz bizi belli bir zaman sonra buluşmak üzere, alışveriş ve gezmek amacı ile serbest bırakıyor. Bu arada Midyattan aldığım gümüş yetmediği için :) gümüş ve Mardinde ünlü olduğunu öğrendiğimiz lif ile bıttım sabunu almaya koyuluyoruz. Bu arada Şehir merkezi olmasına rağmen taş ve muhteşem yapıların varlığı gönlümüze ışık tutuyor. Her çeşitten insanın kardeşlik ve güven içinde yaşıyor olması, bize de daha bir güven veriyor mardin sokaklarında..... 

Rehberimiz ile buluşacağımız nokta konusunda, önümüzde oldukça uzun bir yol olduğunu  anlayıp, en son pes ederek dolmuşa binip, otobüsümüze ulaşıyoruz.:))) Geldiğimizde sıcaktan kıpkırmızı olmuş yüzlerimiz ve yorgun halimiz görülmeye değerdi::):):)

Hiç yorum yok: