Güneş, perdenin arkasından bir gülücük kondurdu yanağına. "Haydi, böyle güzel bir son bahar gününde kalk artık, kalk ve bir bak etrafına; şu tertemiz doğaya, ağaçlara"... der gibi. Uzun zamandır dışarı çıkmadığını hatırladı. Bu gayet iyi bir fırsat diye düşündü ve kahvaltıdan önce biraz yürüyüş yapmak istedi. Egzoz gazları dünyayı bir gün daha ve biraz daha fazla kirletmeden, tertemiz havayı içine çekmek istedi. Spor kıyafetlerini giydi ve rahat bir yürüyüş ayakkabısıyla çıktı dışarı.
Yapraklarını döken ağaçlar onu hüzünlendirirdi her zaman, ama işte yine de sonbahar tüm güzelliğiyleydi şuan. Bu döküş de bir tazelenme değil miydi, tıpkı şuan onun yüreğinin tazelendiği gibi. Sanki hafif hafif esen bir rüzgar da, onun kalbinin üzerindeki kırıkları temizliyordu.
Yapraklar hışırdıyordu yere her basışında. Bu sese eskiden beri bayılırdı. Kar yağdığında har hurt ses çıksın diye, basılmamış tertemiz yerlere ilk ben basayım diye mücadele verdiğini hatırladı, sonbahar yapraklarına basmak için bir o yana bir bu yana zıpladığını farkettiğinde...
Ses dedi kendi kendine, birden yüreği bir tuhaf oldu. Bir gün ses denen o ahenge bu denli ihtiyacı olacağını hiç düşünmemişti. Sadece ses değildi aslında içindeki eksikliğin müsebbibi, insandı belki de. Sesin sahibi insan, o denli birbirinden uzaklaştı ki .... Şimdilerde bu metropollerde ne çok insan gelip eçiyordu ana yollardan ama bir fark vardı eskiye nazaran. Sanki sessiz bir sinemaya dönüşüyordu dünya.
O ne huzurevinde yaşayan bir yaşlıydı, ne ailesini yitirmiş bir zavallı, yalnızdı sadece, onlarla tek ortak yanı buydu. Kalabalıklar içinde yalnızdı hem de. İlginç geldi ona bu düşünce, eskilere söylese anlamazlardı herhalde. "İnsan, yanında biri varken nasıl yalnız kalır ki?" derlerdi, haklılardı da, nerden bilsinlerdi ki teknoloji denen, modernizm, para hırsı denen canavarların insanları yutacağını ?
Uzun yıllar önce bir kitapta, zamanın putunun para olduğu yazıyordu. Şimdi kendi de dahil, yaşamak için kazanmak gerek düstürunun, paranın kölesi olmakla karıştırıldığı bu fare kapanından nasıl kurtulacağını düşündü durdu solgun yaprakların arasında.
Kimsenin zamanı yoktu şimdilerde, ağaçlar mutsuzdu. Bütün güzelliklerini, hiç bir ücret, karşılık beklemeksizin, Rabb' in emri ile insana amade kılan ağaçlar, bitkiler; güzelliklerini görmeyen insanların umursamazlıklarından dem vurdu sanki ona. O da, eski dostluklardan, arkadaşlıklardan dem vurdu onlara...
Ne zaman elini telefona uzatsa korkar oldu; ararsam rahatsız mı ederim, işi mi vardır diye düşünmekti arkadaşlarıyla arasına giren mesafenin tanımı. Sorgusuz sualsiz gidilip gelinen; fakir, ama sevgileri ve dostlukları zengin insanlara öyle özendi ki...Şimdilerde zengin ama sevgileri, dostlukları fakir insanlar olduk dedi, kendi kendine.
Aniden önüne düşen bir yaprakla sıyrıldı tüm bu düşüncelerden, sanki gözündeki yaşları silen bir dost eli değimişti yüreğine. Kimse yanında değilse bile , Rabbi onunla birlikteydi.
Şükretti...Gülümsedi...Sıcak ekmek kokuları geldi burnuna, güzel ve keyifli bi kahvaltı zamanıydı şimdi...